Nevizade'nin, metrobüs durağını andıran kalabalığıyla sıradan bir hafta sonu yaşayan bir sokağı. Ezgi, güçlükle yürüyen yüzlerce insan arasından Taylan'ı görür. Bir aydır görüşmeyen iki eski dost birbirlerine uzun uzun sarılır. Hemen oracıkta boş buldukları bir masaya oturup birer bira ısmarlarlar ve Ezgi can alıcı soruyu sorar: "Ee işler nasıl gidiyor Muharrem&Mahdums Creative'de, alışabildin mi bari?" Taylan cevap verir: "Ayrıldım ki ben oradan, senin haberin yok mu?"
Gerçekten de Taylan 5 ay önce girdiği o ajanstan 20 gün önce ayrılıp Tony/Soprano İstanbul'da çalışmaya başlamıştır. Asmalımescit ve Nevizade'nin dar sokakları bunun gibi yüzlerce diyaloğa kulak misafiri olur. Hatta şu anda bile şehrin bir yerinde birisi başka birisine yeni işyerini anlatıyordur. Bu artık reklam/medya sektöründe kanıksanmış bir durum. Birçok çalışan sürekli iş değiştirir, oradan oraya akar. Bu sektörün çalışma sistemi Barcelona'nın orta saha-forvet bölgesi gibidir. Kimin hangi mevkide, nerede çalıştığı tam olarak kestirilemez. Akışkandır, sürekli yer değiştirir, boşlukları doldurur. Böyle. Peki, bunun nedenleri neler olabilir?
1- Sektörde kolay kolay maaş artışı olmaz. Yani Taylan o ajansta 5 ay değil 5 yıl çalışsa da dişe dokunur bir zam alabileceğini sanmam. Daha fazla kazanması icab eden eleman, daha fazla kazanabileceği bir yere gitmek zorundadır... Bu maddeye itiraz eden çıkabilir ama yüzde 70 oranında haklı olduğuma düşünüyorum.
2- İş ortamı öyle bir yerdir ki, günde en az 5 kişiyle çok sıkı hatta bıktırıcı derecede sıkı ilişkin olur. Müşteri temsilcisiyle, art direktörle, kreatif direktörle adeta 'her anını birlikte geçiren ama pek de iyi geçinemeyen genç sevgililer' gibisindir. Arada sürekli bir gerilim vardır ve o gerilim orada yaşamayı artık çekilmez hale getirir. Buna orta düzey yöneticilerin ego problemi diyelim, insan doğası diyelim, kafa uyuşmazlığı diyelim, fark etmez. İllaki her gün saatlerce muhatap olman gereken ve yıldızının uyuşmadığı biri vardır ve en ufak ayrıntının bile dakikalarca tartışıldığı bu ortam bizi bir tek atasözüne götürür: "Ölüyü çok yıkarsan ya osurur ya sıçarmış."
3- İşveren tarafına geçelim: Ajans müşteri kazanır, müşteri kaybeder; televizyon izleyici kazanır, izleyici kaybeder. O dalgalanmalarda da bir grup eleman işe alınır veya kısa bir 'üzgünüm ama' konuşmasıyla işten çıkarılır.
4- Maalesef işverenlerin hepsi masum, çalışanlarını her şeyden çok düşünen ahlaklı insanlar değil. Tecrübesiz/az tecrübeli genci çok ucuza çalıştırıp, o genç bazı haklar istediğinde onunla yolları ayırmayı huy edinmiş pek çok işveren var. Düzgün maaş isteyen, sigortasının ne zaman başlayacağını soran genci kapının önüne koymak reklam/medya sektörü yöneticilerinin sıkı sıkıya bağlı olduğu bir gelenektir diyebiliriz.
5- Teknik direktör olmuş eski Beşiktaşlı futbolcular, küçük takımlarla sözleşme imzalarken sözleşmeye "Beşiktaş çağırırsa giderim" gibi bir madde koydururmuş. Doğru mu yalan mı bilmem. İşte hemen her sektör çalışanının da gönlünde bir ajans yatar. O ajans tarafından çağrılırsa ya da iş başvurusu kabul edilirse şu an çalıştığı yerden öyle hızlı ayrılır ki adamın/kadının kapıdan çıkış anını net olarak göremezsin bile.
6- Daha önceki bir yazıda da bahsettiğim aileden zengin reklamcı/medyacı kitle var bir de. Bu kitlenin mensubu kira, fatura, rızık endişesi olmadığından, çalıştığı ofisin karolarını beğenmediği için bile oradan ayrılabilir. Ayrılır yani, hiç düşünmez. Ajansta çalışan kızların boy ortalamasını beğenmediği için de ayrılabilir, olur öyle.
Peki hep böyle göçebe mi yaşanır bu sektörde? Hiç senelerce aynı yerde çalışan kimse yok mu? Var tabii. Bir kere yönetici pozisyonuna gelirsen her şey çok daha kolay olur. Maaş yükselir, hesap vereceğin kişi sayısı azalır, seninle tartışacak pek kimse yoktur filan. Bir nevi kendi küçük beyliğini kurarsın ve mutlu mesut yaşarsın. Ta ki, yapmak istediğin atılımlar üst yönetim tarafından reddedilene kadar. O zaman da ayrılıp kendi ajansını/firmanı kurarsın. Bir de şunu gördüm; bu sektörde aynı işyerinde uzun yıllar çalışmayı başaran kişiler genelde işin üretim tarafında değil. Yirmi yıl aynı yerde çalışan ve pek kimseyle muhatap olmayan, kimsenin de tam olarak ne iş yaptığını bilmediği 'genel müdür yardımcısı', 'mesul müdür' gibi ünvanlara sahip kişiler var mesela.
Özetle, reklam/medya sektöründe çalışanların şirket mailine, şirket telefonuna filan fazlaca güvenmeyin. Bugün var, yarın yok. Şirin Baba'nın firmasında çalışmıyorsa tabii...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder