Sosyal medya ajanslarının türeme
şeklini internet kafelere benzetenler var; teknolojiyle ortaya çıkan bu
işletmelerin yine aynı teknolojinin genele yayılmasıyla batması gerçeğinden yola
çıkarak. O kadar acımasız olmak içimden gelmiyor ama bir sorun olduğu kesin. Sosyal medya ajanslarının işlevi daha net
biçimde sorgulanmaya başlandı. En son Nike sosyal medya yönetimi işini kendi
bünyesine alacağını, bir ajansla çalışmayacağını duyurmuştu.
Reklam ajanslarının (İçine her türlü ajansı koyabilirsiniz) alamet-i farikasını,
kabaca, “markaların yapamayacağı bir şeyler yapabilmesi” olarak
tanımlayabiliriz. Bu noktada ajansın olayı nedir?
* Yaratıcı olmak (marka yöneticilerinin
yaratıcılık iddiası yoktur; her ne kadar herkese akıl verseler de...)
* Teknolojiye, bilgiye hakim olmak
* İşi daha ucuza mal etmek
Markalar aslında ajanslara bu 3
özellik için 'katlanırlar'. Bundan 30 yıl önce reklam ajansları teknolojiye (o
zaman ne varsa artık) ve bilgiye hakim oldukları için yüzde 30 gibi uçuk komisyonlarla çalışabiliyordu. Artık onların
bildiği kadar pazarlama yöneticileri de biliyor. Medya planlama ajanslarının peyda
olmasıyla da paraya yön verme güçleri ellerinden alındı. Stratejik planlama
departmanları kuruldu ve büyük markalar ajanslara "kendi stratejimizi
kendimiz kurarız hacıabi" dediler. Yani klasik reklam ajanslarının elinde
bir tek yaratıcılık kaldı. Onun da nedeni bu yaratıcılık denilen şeyin
tanımının olmayışı. Kitapta yazan bir şey olsa marka tarafı onu da alırdı, buna
şüphe yok.
Klasik reklam ajanslarının bu kısa
tarihini de göz önünde bulundurarak yukarıdaki 3 maddeye sosyal medya ajansları
açısından bakarsak;
Sosyal medya yönetimiyle geçinen bir
ajans bunu markadan daha ucuza yapabilir mi? Sanmıyorum. Marka tarafının tepesi
atarsa "Siz benim hesapları ayda 1 lira verdiğiniz genç bir çocuğa
yönettiriyorsunuz ve benden aylık 5 lira alıyorsunuz. Bu nasıl iş? Madem öyle
ben alırım birini işe, 4 liram cepte kalır" derse ne yaparsın? Klasik
ajans abilerinin yaptığı gibi, fiyat düşürürsün. Sonra da hep düşürmeye devam
edersin o fiyatı. Bugün büyük ajansların yüzde kaç komisyonla çalışmak zorunda
kaldıkları az çok herkesin malumu. Şu an kimin söylediğini hatırlamadığım bir
laf var: "Fiyat don gibidir, bir kere indirirseniz tekrar yukarı
çekemezsiniz, çektirmezler."
Teknolojiyi, bilgiyi elde tutmak da
ajansın sigortalarından biri. Ama bilgiye bu kadar çabuk ve eşit miktarda
ulaşılabilen bir çağda markanın ya da diğer ajansların bilmediği bir şeyi bilme
şansımız var mı? Sosyal medya uzmanı da aynı Mashable'ı okuyor, marka yöneticileri
de, hor görülen klasik reklam yazarı da, üniversite öğrencisi de... Yani 5-10
yıl önce ‘bilgisayardan anlayan çocuklar’ın ekmek yediği durumda değiliz artık.
O teknolojiden herkes anlıyor. Bu bilgi ve teknoloji tekeli olma durumu nasıl
korunabilir? Her yeni çıkan siteyi pazarlamanın mesihi ilan ederek (Pinterest
gelecek, dertler bitecek gibi), sosyal medya guruluğuna oynayarak (Brian Solis'i
ve "uyum sağla ya da öl" çığlıklarını hatırla), her yerde ücretsiz
bulunabilen sosyal medya araçlarının sadece sizde olduğu illüzyonunu yaratmaya
çalışarak ya da son çare Facebook'un yine bir değişiklik yaparak markanın
kafasını karıştırmasını bekleyerek...
Yine elimizde sadece ve sadece
yaratıcılık kaldı. İki sene önce tekmelediğin geleneksel ajanslarla aynı
durumdasın. Hatta çok daha kötü durumdasın çünkü 'kampanya' yapmak zorundasın
ve ne yazık ki reklamcı/pazarlama iletişimcisi değilsin. Hal böyle olunca kampanya
hazırlarken de yine tekmelediğin abilerinden, kullanılan basit formülü kopya çekeceksin. Basit formül: TV
reklamı neydi? "Bütçemizin yarısını bir ünlüye verelim, kalan yarısını da
medya planına gömelim. Reklamımız konuşulsun; ünlünün ve medya bütçesinin
sırtına binip köprüyü geçelim." Peki, über yeni reklamcı, sosyal medyacı,
pazarlama devrimcisi, 'engage or die'cı nasıl kampanya yapıyor? "Bütçemizin
yarısını Twitter ünlülerine verelim, kalan yarısını da Twitter reklamına
gömelim, kimsenin markayla bağdaştıramayacağı hashtag'imiz Trend Topic olsun,
sabah da ekran görüntüsünü gönderelim markaya..." Yani sende yaratıcılık
da yok. Allah muhafaza, firmanın sahibi "ee TT olduk da ne oldu
şimdi" diye sorsa ne cevap vereceksin? Aynı "1 milyon Facebook fanımız var, ne olacak onlarla?" sorusuyla karşılaştığında yaptığın gibi birtakım rakamlarla cevap vermeye çalışırken adam iyice
coşsa da "O para verdiğiniz fenomenlere aynı parayı ben versem de TT olmaz
mıyım? Senin fonksiyonunun ne?" diye sorsa? İyice terbiyesizleşip "Elin
adamı bi video yapıyor, 5 kuruş harcamadan kendiliğinden yayılıyor video. Siz
dünyanın parasını harcayıp tek gecelik saman alevi gibi TT listesiyle
geliyorsunuz bana" dese?.. İçim ürperdi.
Sonuç olarak çember daralıyor sevgili
sosyal medya dehası, ‘sorgulanamaz’ olduğun dönem geride kaldı. Müşterinin
yapamayacağı bir şeyler yapman gerekiyor. "Graph Search diye bir şey
çıktı, çok karmaşık ve çok acayip", "Pinterest diye bi site var,
kesin çok çok etkili olmalıyız orada, yeni nesil ticaretin merkezi olacak"
filan gibi tek atımlık barutlarla daha fazla yürümeyeceği için yaratıcılığa
yüklenmekten başka çaren yok. Kitabı, internet sitesi olmayan tek şey o çünkü. Onun
için de öncelikle yeni reklam çözümleri sunduğunu söylediğin ajansında 'reklamcı'
istihdam etmen gerekiyor. Hala “Bizim işimiz reklamdan çok başka, hiç
anlamadığınız bir şey bizim işimiz” diye coşmaya devam edeceksen de sen
bilirsin. Kolay gelsin.
kısacası halimiz duman sonumuz kötü : )
YanıtlaSil