Burada ‘ünlü’den kastım, geleneksel medyadan aşina olduğumuz, televizyonda gazetede kendine yer bulmuş ve “Bir derdim var, aynı derde sahip insanlara ulaşabileceğim, onların da istifade edebileceği bir yere neden yazmıyorum; neden paylaşmıyorum?” diyen kişiler. Şimdilik bulabildiklerim bu kadar, umarım sayıları artar.
9, Anlat
İstanbul, Ara, Gölgesizler, Kaptan Feza, Ses ve Nar filmlerinin yönetmeni;
Piano Piano Bacaksız (bunu çok sevdiğim için özellikle yazdım) gibi birçok
filmin senaristi ve hatta romancı Ümit Ünal “Burada hikayeler, makaleler, şiir
çevirileri, fotoğraflar, desenler ve notlar paylaşıyorum. Ayrıca Aşkın Alfabesi romanımı burada bölüm
bölüm yayınladım” demiş blogunun açıklamasında. Sevdiği filmler, müzikler,
kitaplar hakkında görüşlerinin yanı sıra genç sinemacılar için ders niteliğinde
yazıları da var. Hatta ben de bu siteyi kısa fil klişelerini konu edindiği
İçindeki Çocuğu Öldür yazısıyla keşfetmiştim. Oradan bir bölüm:
fotoğraf sinefesto.com'dan. |
“İstiklal Caddesi, yüzyılı aşkındır
İstanbul’un hatta Türkiye’nin gizli merkezi, sahnesi, kalbi. Tamam ama burda
yeterince kısa film çekilmedi mi? 1-2 kilometrelik bir parkurda işleyen
dekoratif bir tramvayı çekip durmanın ne manası var? İkinci bir emre kadar İstiklal
Caddesi yasak.”
Ayrıca blogda Janis Joplin’den Orhan Gencebay’a uzanan bir yelpazede müziklere ve kendisinin filmlerinden seçtiği bölümlere rastlamak da mümkün.
Ayrıca blogda Janis Joplin’den Orhan Gencebay’a uzanan bir yelpazede müziklere ve kendisinin filmlerinden seçtiği bölümlere rastlamak da mümkün.
Levent Kazak: leblebi tozu
Son olarak, politik hiciv programı Heberler’in yönetmenliğini
üstlenen tiyatrocu, sinemacı, televizyoncu ve oyuncu Levent Kazak’ın Leblebi Tozu
adını verdiği blogunda, kendisinin çektiği/paylaştığı fotoğraflara,
yazdığı/paylaştığı yazılara ve şiirlere ulaşmak mümkün. Blog, arşivine
bakılırsa Mart 2010’dan beri yayında ve düzenli aralıklarla güncelleniyor. O
yazılardan bir bölüm:
fotoğraf haberler.com'dan. |
“ Her çocuk gibi benim de kafayı sonsuzluğa takmışlığım
var. Bu takıntı, zamanlama olarak, yuvarlak bir dünyanın altında ters duran
adamın nasıl düşmediği sorunsalı ile aynı döneme rastgelir. Babam saatine
bakarak beni uzunca bir bekletmiş, ‘hah, tam şu anda dünyanın en altındasın,
bir tuhaflık hissediyor musun?’ diye sormuştu. Bakmıştım etrafa, her şey normal…”
(Sonsuzluk)
NTV, Haberturk, TV 8 gibi
tv kanallarından aşina olduğumuz başarılı haberci, ‘ancherwoman’ Bahar Feyzan da
düzenli blog yazanlardan. Daha çok güncel konulara ilişkin yazıların bulunduğu
sitede, deneme ve anılara da rastlamak mümkün. Buraya nasıl ulaştığımı
hatırlamıyorum ama muhtemelen, içinde Eskişehir geçen şu yazıyla olmuştur:
fotoğraf wowturkey.com'dan. |
“Telefondan sonra Rasim’in ilginçliklerini tek tek hatırlamaya başladım. Eskişehir’de okuduk ikimiz de. Aramızda evi olan bir Rasim, bir de ben vardım… O yıllarda ya Rasim’in ya da benim evimde toplanılırdı. Hatta bazen her ikimizin de evinde ayrı ayrı partiler olurdu. Büyük rekabet vardı aramızda…” (Leonardo Da Rasim)
Yekta Kopan: fil uçuşu
‘Ünlü’ bloglarının belki de en ünlüsü, Karbon Kopya, Bir
de Baktım Yoksun, Kediler Güzel Uyanır gibi kitapların yazarı, yaptığı televizyon programlarıyla kültür sanat güneşimiz ve dublaj sanatçısı (ki, kendisi benim için en az Marty McFly kadar ‘zaman
yolculuğu’ yapmıştır ve çocukluğumun zaman yolculuğu hayallerinde de sesiyle
başrolde oynamıştır) Yekta Kopan’ın sitesi Fil
Uçuşu. “Okuduklarım, dinlediklerim, izlediklerim, aklıma takılanlar…” alt
başlığıyla yayınlanan blogda müziğe, edebiyata, sinemaya ev daha pek çok şeye
dair doyurucu içerik var. O doyurucu içerikten bir parça:
fotoğraf soruisaretlicumleler'den. |
“Eylül: Çocuklukta
sonbaharın başlangıcı olarak belletilmiştir de, beden ve zeka yazın sürmekte
olduğunun farkındadır. Hem yaz günlerinin yeni düşüncelerle, heyecanlarla dolu
birikiminin hem de o tatlı rehavetin arkasından gelir. Bir yanıyla o tatil
havasının, bir yanıyla da “dökülen yapraklar romantizminin” çakışma noktasında
durur.” (Eylül’ün Ardından)
Ünlü blogcuların en ilginci, Beşiktaş’ın Alman kanat oyuncusu Roberto Hilbert. Almanca bilgim,
sınır kapısında gümrük polisiyle konuşan Şener Şen’in repliğinden ibaret olduğu için ve Google çevirini hizmeti de en az bu replik kadar komik olduğu için buraya bir örnek bölüm koyamıyorum. Ama maç öncesi ve
sonrası değerlendirmelerin-analizlerin bulunduğunu kestirmek güç değil. “Valla
önümüzdeki maçlara bakıyoruz” klişesinin dışında bir futbolcu görmek güzel.
fotoğraf uludagsozluk.com'dan. |
Önce Anima grubuyla
tanıdığımız ve şu sıralar yola solo olarak devam eden Ceylan Ertem de interneti
etkili kullananlardan. Myspace sayfası, Vimeo sayfası, resmi Facebook sayfası…vs.
Ama bizim burada ilgilendiğimiz konu ceylanertem.blogspot.com. Her ne kadar bir
süredir içerik girilmemişse de güzel bir blog. Hatta burayı keşfedişim de Şenol Küçükyılıdırım’la yapılmış bir röportajın izinden gitmek suretiyle
olmuştu.
fotoğraf itusozluk.com'dan. |
“Ağaç yapraklarını
mahalledeki çocuklara dağıtıyordum, onlar konser biletlerimdi. Sonra bunlar
geliyor ben de karşılarına geçip şarkı türkü söylüyordum çocuksu, salak salak.
Bence gelmezlerdi eğer halamların yaptığı dolmaları çalıp dağıtmasaydım…”
(Günlük, Nisan 2011)
Ayrıca kendisinin çalışmalarını deviantart'tan da takip etmek mümkün.
Gevende: Sen balık değilsin ki
Gevende, öğrencilik yıllarımdan beri severek takip ettiğim bir grup. Hatta kendilerini dinlerken hala bir Eskişehir ayazı vurur da hafiften bi üşürüm... Resmi internet sitelerinin yanında bir de bu blogu hazırlıyor Gevende. Malum, çok gezip çok görmeyi de huy edindiklerinden, gezip gördükleri yerleri, konser anılarını, fotoğraf ve videolarını paylaşıyorlar. Çok da şık bir tumblr teması seçmişler. Blogun tarzını yansıtması açısından şöyle bir bölüm koymak istedim:
"İkindi vaktinda sahne alacağımız Paradiso’ya doğru yürümeye başladık; yürüyerek evden sadece 15 dk uzaklıkta. Paradiso, 70’lerden bu yana bir çok önemli konsere ev sahipliği yapmış Amsterdam’ın en önemli sahnelerinden biri. İçerideki akustik rasladıklarımızın en iyisiydi.
Sahne ve sahne arkası en ufak ayrıntıya kadar düşünülmüştü. Türk olduğumuz için Türk yemekleri yapılmış olması çok nasik bir davranıştı, çok duygulandık vallahi :) …"
Gevende: Sen balık değilsin ki
Gevende, öğrencilik yıllarımdan beri severek takip ettiğim bir grup. Hatta kendilerini dinlerken hala bir Eskişehir ayazı vurur da hafiften bi üşürüm... Resmi internet sitelerinin yanında bir de bu blogu hazırlıyor Gevende. Malum, çok gezip çok görmeyi de huy edindiklerinden, gezip gördükleri yerleri, konser anılarını, fotoğraf ve videolarını paylaşıyorlar. Çok da şık bir tumblr teması seçmişler. Blogun tarzını yansıtması açısından şöyle bir bölüm koymak istedim:
"İkindi vaktinda sahne alacağımız Paradiso’ya doğru yürümeye başladık; yürüyerek evden sadece 15 dk uzaklıkta. Paradiso, 70’lerden bu yana bir çok önemli konsere ev sahipliği yapmış Amsterdam’ın en önemli sahnelerinden biri. İçerideki akustik rasladıklarımızın en iyisiydi.
Sahne ve sahne arkası en ufak ayrıntıya kadar düşünülmüştü. Türk olduğumuz için Türk yemekleri yapılmış olması çok nasik bir davranıştı, çok duygulandık vallahi :) …"
Son konumuz aslında bir
deviantart sayfası. Son zamanlarda oynadığı diziler ve sinema filmleriyle
adından söz ettiren genç oyuncu Türkü Turan’ın fotoğrafçılığa da bir hayli
meraklı olduğunu öğrendiğimiz sayfada kendi çektiği ve objesi olduğu 100’ün
üzerinde fotoğrafı bulunuyor.
fotoğraf turkuturan.deviantart.com'dan, MehmetTurgut çekmiş. |
Türkü Turan'ın Kosmos adlı albümünden. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder